İnsan olmanın yükü

Hayatımda ilk defa insan olmanın yükünün ağır geldiğini hissediyorum. Fazlaca yorgunum. Ama bu yorgunluk yeni bebek sahibi olmanın yahut onunla ilgilenirken uykusuz ve takatsiz kalmanın neden olduğu fiziksel bir yorgunluk değil. Kalbimde hissettiğim manevi bir yorgunluk.

Çocuğum olduğundan beri düşündüğüm birşey var. Bizler öyle aciz ve güçsüz varlıklarız ki. Bakmayın öyle doğadaki en akıllı canlı insandır safsatalarına. Bizim gücümüz ancak gücümüzün yettiğine. İnsan olarak bizim birbirimize bile doğru düzgün saygımız yok. Ne tam manada erkeğin kadına tahammülü var, ne patronun işçisine, ne komşunun komşuya ne de akrabanın akrabaya. Biz doğadaki en aptal kabul edilen canlılar kadar bile bir arada yaşamayı beceremeyen bir grup bencil ve asalak varlığız hepsi o.

İçinizde insanlığa haksızlık ettiğimi düşünenleriniz varsa, benim bu dünyada gördüğüm ve anladığım bir gerçek var ki, o da bulunduğum yaşa kadar belki yüzlerce insan tanıdığım, ancak içlerinden yalnızca 4 tanesinin bana “insan”ı bildirdiği. Yalnızca 4 tanesinin özünde insan olmanın sorgusuz ama sancılı saf güzelliğini görebildiğim. Ve o gördüğüm olamasam da ona yaklaşmaya çalışarak ömrümü geçirmek istediğim.

Eylül / 2019, Elazığ

Oysa hayat aksini hedeflemek için öyle kısa ve kontrolümüz dışında ki. Daha birkaç gün evvel Sma hastası bebeklerinin tedavi olabilmesi için 6 aydır yürüttükleri kampanyayı geç kalındığı için sonlandırmak zorunda kaldıklarını söyleyen, toplanan bağışı da başka bir bebeğin tedavisi için aktarmaya karar aldıklarını açıklayan bir babanın konuşmasını dinledim. Eminim ki sosyal medya kullanan yahut tv izleyen birçoğumuz bu habere denk gelmiştir. Peki şimdi sormak istiyorum, kaçımız bu haberi izlerken içimizde o ilahi sesi duyduk? Ya da şöyle sorayım, bu ve benzeri haberlerin -izlerken çok üzüldüğümüz için değil de, gerçekten o bebeğin kurtulamadığını ve o babanın canının çok yandığını düşündüğümüz için- bir daha asla ama asla olmamasını diledik? Dikkat ederseniz izlerken çok üzülmenin ötesinde bir şeyden bahsediyorum. Günlerce aklınızdan çıkamayacak bir şeyden. En kötüsü de ne biliyor musunuz? Üzülmemek için haberi değiştiriverip bir magazin haberi açanlar olduğu gerçeği. Sanki haberi izlerse eksilecek olanlar, sanki eksilecek birşeye sahiplermiş gibi.

İşte bebeğim olduğundan beri düşündüğüm şey de bu. Yaşamın bana şimdilerde öğrettiği en önemli şeylerden biri, canımızın dahi bizlere emanet olduğu… Bir bebeği dünyaya getirmenin onun hayatı için garanti olmadığını anladığı nokta tam olarak insanın acziyetini de kabul ettiği nokta. Bunu doğar doğmaz kanındaki enfeksiyonu temizlemek için yenidoğan yoğun bakımda kalmış, kalbinde delik olan, süt alerjisinden dolayı bağırsağından kan gelen ve yeni yeni nöbet benzeri teşhis edilmemiş haller yaşayan bir bebeğin annesi olarak söylüyorum. Ve bu bebek daha 2.5 aylık. Hal böyleyken, bebeğim olmadan evvel düşündüğüm inanışlar şu an alevlenmiş şekilde beynimi, bedenimi, ruhumu sarıyor. İnsan bu kadar güçsüz ve acizken neden tüm yaşamı bu kadar kontrol etmeye çalışıyor? Ve bunu yaparken nasıl oluyor da bu derecede asıl değerli olanı göz ardı edebiliyor?

Hayatımda ilk defa insan olmanın yükünün ağır geldiğini hissediyorum. Diğer taraftan bana yorgunluk veren düşüncelerin geldiği kaynak, bana umut da vermeye yeminli gibi her sabah gözlerimin içine bakarak o en saf ve tertemiz nazarıyla bana gülüyor. Ayıpsız ve amansız… Öyle araftayım.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s